Sağlık ile ilgili yazılarımı siz değerli okurlarımızla paylaşacağım köşemde ilk olarak, uzun yıllardır tamiri ile uğraştığım bir şaheserden, kalbimizden bahsetmek istiyorum.
Göğüs kemiğinin arkasında ve her iki akciğerin ortasında yer alan kalbimiz, etrafını saran kaygan çift katlı bir zar içerisinde bulunmaktadır. Büyüklüğü genel olarak kişinin yumruğu kadar olup ağırlığı 250-350 gr arasında değişmektedir.
Kalbimiz yapısal olarak dört odacıklı olup, sağ kulakcık ve karıncık sağ kalbi, sol kulakcık ve karıncıkta sol kalbi oluşturur. Toplardamarların getirdiği kirli kan sağ kulakçığa toplanır ve sağ karınçığa geçerek akciğer atardamarı ile akciğerlere gönderilir. Akciğerlerde oksijenlenmiş temiz kan ise sol kulakçığa toplanır ve sol karınçığa geçerek aort damarı ile tüm vücuda gönderilir.
Kulakçıklardan karınçıklara girişte ve karınçıklardan çıkışta kapakçıklar bulunmaktadır. Bu kapakçıklar kanın ileri gidişine izin verirken, geri kaçışına engel olmaktadırlar. Karınçıklara kan dolduktan sonra girişteki kapakçıklar kapanır ve çıkıştaki kapaklar açılır ve kan gönderilir. Kapakçıkların yapısı ve kapanıp açılmalarını sağlayan elektriksel ve mekanik sistem muhteşemin ötesinde ileri mühendislik harikası olarak diyazn edilmiştir.
Kalbimizde pompalama görevi yapan kulakçık ve karınçık adeleleri ömür boyu yorulmadan kasılırlar. Ancak kasılmaları için motorlardaki ateşleme sistemi gibi mutlaka elektrik uyarı gerekmektedir. İlk elektriksel uyarı sağ kulakcıktaki ana merkezden kendiliğinden çıkmaktadır. Bu uyarı özel ileti yollarıyla kalbin kulakcık ve karıncıklarındaki bütün hücrelere kadar ulaşmaktadır. Böylece önce kulakcıklar daha sonra karıncıklardaki milyonlarca kas hücreleri aynı anda kasılarak kalp atımını oluşturmaktadırlar. Bu atımları oluşturan kas hücrelerinde saniyenin binde bri gibi sürelerde çok karmaşık hücresel hadiseler gerçekleşmektedir. Kalbimizin ürettiği bu elektriksel aktivite vücut yüzeyine de yayıldığı için elektrokardiyogram cihazı ile kayıt edilir ve kalbimizle ilgili problemlerden haberdar oluruz.
Kalbimizde yer alan hücrelerin tamamı otomatik uyarı çıkarma yeteneğine sahip olduğu halde, sağ kulakçıktaki ana uyarı merkezi aktif olduğu tardirde uyarı çıkarmazlar. Eğer ana merkezden yeterli sayıda elektrik uyarı çıkaramazsa hemen diğer alt merkezler bu görevi üstlenirler. Çünkü hiçbir zaman kalp atımları yani yaşamımız şansa bırakılmaz. Kısa süreli birkaç saniye atımın olmaması bayılmamıza, daha uzun süreli atımların olmaması ise hayati tehlikeye neden olur. Bu durum genellikle ciddi kalp hastalıklarına bağlı gelişir ve genellikle kalp pili takılmasını gerektirir.
Ana merkez ihtiyaçla orantılı olarak dakikada 60-80 arasında uyarı çıkarmaktadır. Bu efor esnasında 150-200’e kadar ulaşabilmektedir. Bu muhteşem organımız anne karnındaki 6. haftadan itibaren çalışmaya başlamakta ve yorulmaksızın ölünceye kadar atmaktadır. Kalbimiz bir günde 100.000, bir ömürde ise 2 milyar defa atmaktadır. Pompalanan kan miktarı ise bir günde 7-10 ton olup, ömür boyunca ortalama 200. 000 ton kan pompalanmaktadır. Bu miktar yaşam tarzı ve süresine bağlı olarak daha da artabilmektedir.
Kalbimizin en önemli özelliğinden birisi de sesidir. Bu sesler ritmik olup, sanki iki notalı bir sessiz senfoni şeklindedir. Çünkü, normalde duyulmayan, dinleme cihazı veya kulağımızı göğüs duvarına dayadığımızda duyulan seslerdir. Bu sesler sayesinde kalp zarı, adelesi, kapakları ve elektriksel aktivitesi hakkında fikir sahibi oluruz. Aksi taktirde gelişen problemleri farkedemezdik.
Bir ömür boyu tonlarca kanı yorulmadan, hissettirmeden gönderen kalbimiz aşkın mabedi olarak da bilinmektedir. Kalbimiz aşkını da, ama gerçek aşkını bu iki notalık sessiz senfoniyi çalarak dile getirir. Her bestenin bir güftesi vardır ve bu aşk melodisinin güftesini ise ancak gönülden dinlersek duyabiliriz. İste o zaman kalbimizin yorulmadan bir ömür 2 milyar atımı nasıl gerçekleştirdiğini ve gerçek aşkın gücünü anlarız…
Uzun yıllar yüreğinizdeki bu aşk mabedinde sessiz senfoninin susmaması dileğiyle…
Prof.Dr. İlhan Gölbaşı